‘’İDEAL CUMHURİYET KÖYÜ PROJESİ’’
‘’İdeal Cumhuriyet Köyü Projesi’’ adı bile insanı heyecanlandırmaya yetiyor.
Tarihe baktığımızda, Cumhuriyet’le birlikte başlayan tarım devrimi, yeni atılımlar, yatırımlar bu güne baktığımızda ise satmaya doymadıkları Cumhuriyet kazanımları, tarım arazileri, köyler, meralar...
Atalarımızdan kalma, yerel tohumların satışının yasaklanması, hibrit tohumla, ithal gübre ve kimyasallarla topraklarımızın, sularımızın zehirlenmesi, tarımda bağımsızlığımızı yitirmiş olmamız ve köylünün bitmeyen borçları...
Bugün bilinçli tüketici, her yerde imkanları dahilinde yerel, doğal, sağlıklı ürünler satın almaya çalışırken, üretici zor şartlarda üretim yapmaya, ürettiğini satmaya ve aracılarla başetmeye calışmaktadır.
Hem tarımın, çiftçinin, toprağın değerini anlamak, hem de tarımda bağımsızlığın önemini kavramak için tarihimizi iyi bilmemiz gerekiyor.
‘’İdeal Cumhuriyet Köyü Projesi’’ hayata geçsin, yeniden Milli tarım, Milli üretim yapılabilsin diye, her bireyin ülkesi için yapabileceği bir şey mutlaka vardır.
Metin Aydoğan, Cumhuriyet ve Tarım Devrimi’ni bakın nasıl anlatıyor ;
‘’Cumhuriyet yönetimi kurulduğunda ülke topraklarının çok azı tarıma açılabilmişti. Tarımın verimliliği, hemen tümüyle doğa koşullarına bağlıydı.
Eşkıyalık köylüyü rahatsız ediyor ve ağaya sığınma eğilimini yaygınlaştırıyordu.
Ürünün onda birini oluşturan Öşür vergisi, üretici köylü üzerinde bir baskı aracıydı ve bu vergiyi toplayan mültezimler köylünün korkulu rüyası durumuna gelmişti.
Onda birlik oran, kimi yerde gerekçe gösterilmeden, beşte bire kadar çıkarılıyordu.
Ürün öncesi borçlanma ve tefecilik, kanayan toplumsal bir yara durumundaydı. Yol ve hayvan vergisi köylüyü huzursuz ediyordu.
Geçimini hayvancılıktan sağlayan göçerler ve küçük çiftçilerin geliri, çoğu zaman vergi vermek bir yana kendini besleyemez düzeyde kalıyordu.
Cumhuriyet yüzyılların birikimi olan bu dev gibi sorunlara ivedilikle çözüm bulmak zorundaydı ancak, elde ne para ne de yetişmiş kadro vardı.
Batı Anadolu ve Çukurova bölgesindeki verimli topraklar, yıllarca onu satın alan yabancılarca kullanılmıştı.
Eğitim görmeyen Türk köylüsü, babadan değil, belki de Sümerler’den kalan ilkel araçlarla tarım yapmaya çalışıyordu.
Yapay gübre, toprağı dinlendirme (nadas) yerine ayrımlı ürün ekimi, zararlı mücadelesi, sulu tarım bilinmiyordu.
Tahıl ekimi, tohumların öne asılan bir torbadan elle saçılarak; harman ise, bin yıl öncesinde olduğu gibi rüzgardan yararlanılarak yapılıyordu.
17 Şubat 1925’te çıkarılan yasayla, köylülere verilen söz yerine getirildi ve Öşür vergisi kaldırıldı.
Devrim niteliğindeki bu karar, Cumhuriyet Hükümeti için, büyük bir akçalı (mali) özveriydi. Hükümet, Öşür’ü kaldırmakla büyük bir gelir yitiğine uğramıştı.
Tohumluk dışalımında gümrük vergisi kaldırıldı. ‘Yoksul köylüler’, sağlanan uzun süreli ve faizsiz kredilerle araç gereç, tohum ve hayvan eksikliklerini giderdiler.
Eldeki tüm olanaklar kullanılarak, tarımla uğraşanların kalkındırılmasına çalışıldı.
Köy aydınlanmasını sağlayacak ve toprak devrimini gerçekleştirecek kadroları yetiştirmek için, köy enstitülerinden önce, ivedi olarak birçok somut adım atıldı.
Öncelikle, tarımda yetişmiş uzman yokluğu nedeniyle, bu kadroların hızlı bir biçimde yetiştirilmesine gidildi.
1924 yılında, tüm ülkede Batılı anlamda eğitim görmüş yalnızca 20 tarım uzmanı bulunuyordu.
Öğretim düzeyi yeterli olmayan, Halkalı’da bir tarım yüksek okulu, Bursa’da da bir orta dereceli tarım okulu vardı.
Tahıl başta olmak üzere, tarım ürünlerinin kendi halkını besler duruma getirilmesi için, yoğun bir çalışma içine girildi. Kısa sürede, büyük başarılar sağlandı.
Tarımda makinalaşmayı sağlamak için, 1926’da çıkarılan yasayla, traktör kullanan çiftçilere akçalı ve teknik yardım destekleri getirildi.
Tahıl, pamuk, mısır, patates gibi tarım ürünlerinde, iyileştirilme sağlayacak tohum türlerinin araştırılması için; Eskişehir ve Halkalı’ da patates, Adapazarı’ nda mısır, Adana’da pamuk çiftçisine hizmet verecek Tohum Islah İstasyonları kuruldu.
Köylünün ürün öncesi nakit sıkıntısını gidermek için, Ziraat Bankası devreye sokuldu ve birbirine kefil olma kabul edilerek çiftçilere kredi kolaylıkları sağlandı.
Çiftçi kredi faizleri düşürüldü, vergiden muaf tutuldu.
Kooperatifçilik teşvik edildi.
“Vurguncu faizcileri” ortadan kaldırmak için en uygun yolun, “krediyi köye kadar, çiftçinin ayağına götürmek” olduğu düşüncesiyle, 1924’te Zirai İtibar Birlikleri Kanunu çıkarıldı.
Fiyatların düşük olduğu bölgelerde, devlet tarafından destekleme alımları yapıldı.
Yurt dışına tarım eğitimi görmek için öğrenci göndermenin yanında, ziraat memurları ve öğretmenler hızlandırılmış kurslarla, köylüye bilgi götürecek, tarım teknisyenleri durumuna getirildi.
Devlet bütçesine yük olmadan ayakta kalacak ve modern tarımcılığı uygulayacak, örnek devlet çiftlikleri kuruldu.
Zirai hastalıklara karşı mücadele açıldı.
Tarım geliştirme izlencelerinin (programlarının) hazırlanmasında kullanılmak ve tarımcıları önceden uyarmak için, ülkenin iklim koşullarını sürekli ve köklü biçimde inceleyip araştırmak üzere, 101 ayrı bölgede Meteoroloji İstasyonları açıldı.
24 Haziran 1938’de, Toprak Mahsulleri Ofisi kuruldu.
Atatürk, hayvancılığın geliştirilmesine büyük önem veriyordu.
Kurtuluş Savaşı’nın bitiminden 4 ay sonra, Eskişehir’de yaptığı konuşmada, “en önemli üretim unsurlarımızdan biri olan hayvancılığın iyileştirilmesi ve hayvan türlerinin çoğaltılması yönünde, veterinerlerimiz sürekli çalışmalı ve yalnız hastalıkların giderilmesi için değil, hastalık ortaya çıkmadan önlem almalıdırlar” diyordu.
Bu sözler, hayvancılıkla ilgili atılımların başlatıcısı oldu.
Türk veterinerler, verilen buyruğa gönülden katıldılar. Kimsenin, özellikle yabancıların inanamadıkları başarılar elde ettiler.
Anadolu hayvancılığına büyük zarar veren, sığır vebası’ na karşı, dayanıklı aşı buldular ve çoğalttılar.
Hemen ardından, insanlara da geçen ve çok sayıda hayvan ölümüne yol açan, şarbon (antraks) hastalığına karşı aşı bulup uyguladılar.
Her yıl 300 bin hayvan aşılandı.
Bulaşıcı hayvan hastalıklarıyla savaşımda; tanı koymada, basitleştirilmiş bilimsel yöntemler geliştirildi. “Hayvanları İyileştirme Kanunu” çıkarıldı.
Devlet, akçalı olanaksızlıklara karşın, hayvancılığı koruma altına aldı, hayvancılık yapan çiftlikleri destekledi, damızlık hayvan dağıttı. Hayvanların veteriner ve aşı gereksinimlerini ücretsiz karşıladı. Hayvanların pazarlama ve taşınmasına yardım etti.
Veterinerlik mesleğine önem verildi. Veterinerlerin çalışma ve ücret koşulları iyileştirildi. O güne dek yurtdışından getirilen, 36 tür aşı ve serumun tümü, Türkiye’de üretildi. Bu sonuç, gerçek bir sağlık devrimiydi.
1928 yılında, “Hayvan Sağlık Zabıtası Kanunu” adlı bir yasa daha çıkarıldı.
Hastalıklarla savaşım yanında, modern hayvancılık yöntemleri geliştirilerek köylüler eğitilmeye çalışıldı. Örnek ahır planları geliştirildi.
Mera iyileştirmesine özel önem verildi.
Cılız durumdaki doğal otlakları, verimli yapay çayırlıklar durumuna getirecek ve Doğu Anadolu’ya hizmet verecek,Kayseri Yonca Tohumu Temizleme Kurumu açıldı. Kurum’ un elemanları, çevreyi dolaşıyor ve çiftçiyi bilinçlendirerek, örnek uygulamalar yapıyorlardı.
Atatürk, köy ve tarımcılıkla ilgili çalışmalara, her aşamada ve bizzat katıldı.
Çağrısına uyarak Kurtuluş Savaşı’na katılan Türk köylüsüne kendini borçlu hissediyor, nüfusun yüzde sekseni köylü olan bir ülkede, köy kalkınmasının ülke kalkınması olduğunu biliyordu.
İdeal Cumhuriyet Köyü Projesi, onun büyük önem verdiği amaçlarından biri, çok ileri bir tasarımıydı.
Okulu, çarşısı, okuma odası, camisi, konuk evi, gazinosu, spor sahası, sağlık ocağı, parti binası, öğretmen evi, konferans salonu, modern ahırları, bahçeli evleri ve bol yeşil alanıyla planları hazırlattı, ama uygulamaya geçmek için zamanı olmadı.
Erken gelen ölüm, toprak sorununun köklü çözümü için de ona zaman vermedi. Köylünün gönenç ve mutluluğunu arttırmaya ve topraksız köylü bırakmamaya kararlıydı. Meclis açılışları dahil, hemen her konuşmada bunu söylüyor, devlet gücünün bu yönde harekete geçirileceğini bildiriyordu.
Ancak, toprak devriminin, isteğe bağlı olmayan, altından kalkılması güç, karmaşık bir iş olduğunu; her şeyden önce, iyi eğitilmiş kadro gerektiğini biliyor; eğitmen politikasından köy enstitülerine dek uzanan geniş bir alanda, gerçek bir toprak devrimi için hazırlık yapıyordu.
Toprak sorununu kesin çözüme ulaştırmak, zaman isteyen, güç bir işti.
Askere alınan yetenekli çavuşlara okuma yazma öğretilmesini, bunların ‘köy eğitmenleri’olarak, üç yıllık köy okullarında öğretmenlik yapmasını sağladı.
Tasarladığı toprak devriminde kullanılacak kadroları yetiştirmek üzere, Köy Enstitüleri’ nin hazırlığını yaptı, üç yıllık okullarla ön uygulamaları başlattı.
1923 yılında, İzmir İktisat Kongresi’ nde, her ilçede, birbirine yakın köyler için, yeterli bahçesi bulunan birer ilkokul açılması kararlaştırıldı.
Kemalist Devrim, tarımsal gelişme konusunda sıradışı ilerlemeler sağladı, ama çözümü için zamana gereksinim duyulan sorunu, doğal olarak tam anlamıyla çözemedi.
Toprak Devrimi’ nin sürdürülmesinde görev alacak kadroları yetiştirmek için geliştirilen Köy Enstitüleri, özgün uygulamalarıyla büyük başarı sağladı, birçok yabancı ülke tarafından incelenip örnek alındı.
Kemalist yönetim, 15 yıllık iktidar döneminde köylülere güven verdi ve onları geleceğe umutla bakan, okumaya ve öğrenmeye istekli, üretken bir kitle durumuna getirdi.
Ancak, başlatıp yaygınlaştırdığı uygulamalar, ölümünden sonra sürdürülmedi, bağımsızlıkçı politikası, tarım alanında da yürürlükten kaldırıldı.
Modern makinalı tarımın örnek kuruluşları olan ve yoksul köylü çocuklarını tarım teknisyenleri olarak yetiştiren Devlet Üretme Çiftlikleri işlevini yitirdi.
Damızlık Hayvan Haraları satıldı. Zirai Donatım Kurumu, Toprak-Su Genel Müdürlüğü kapatıldı.
Toprak Mahsülleri Ofisi, sorun çözen değil, sorunları izleyen bir merkez durumuna getirildi.
Pek çok tarım KİT’i kapatıldı. Türk tarımı, kendi kaderine terk edildi.
Kaynak// Metin Aydoğan //Kuramsal Aktarım